İstanbul’da ‘Maarif Düşüncemiz’ çalıştayı!
Millî Maarif Kitap Serisi Projesinin ikinci ürünü için Türkiye’nin birçok bölgesinden bilim adamı ve araştırmacılar bir araya geldi.
Çalıştayda kitabın II. cildinde yer alacak filozof ve alimlerin, maarife ve eğitime dair fikirleri, sunulan bildirilerle müzakere edildi. Bunun yanında Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ve Bakanlığın gündemindeki yeni müfredat gündem oldu.
Konu hakkında Maarif Platformu Başkanı Prof. Dr. Osman Çakmak, Proje ve Çalıştay hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Çakmak, “Eksiklikleri tamamlandığı takdirde Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, Cumhuriyet tarihinin bugüne değin ortaya konulmuş önemli projelerinden birisi halini alabilir.” dedi.
Çalıştayda Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ve Milli Eğitim Bakanlığının gündemindeki yeni müfredat görüşüldü.
Toplantıda, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e yönelik başlatılan sistemli saldırılar da ele alındı.
Çalıştayda Prof. Dr. Çakmak’a yöneltilen sorular ve cevapları şöyle:
Çalıştayda katılımcıların en çok merak ettiği ve üzerinde durduğu hususlar neler oldu?
Elbette ki en başta tarihin derinliklerinden gizli kalmış üstü örtülmüş bize ait hazinenin ortaya çıkarılması her seferinde izleyicilerde büyük bir heyecan dalgası husule getiriyordu.
Çalıştay kapsamında Yusuf Has Hacib’ten Ahmet Yesevi’ye; İmam Gazali’den İbn-i Arabi’ye; Mevlana’dan Yunus Emre ve Attar’a; Kindi, Sühreverdi, Nizamül Mülk’e kadar dünya bilim ve düşünce tarihine mal olmuş birçok düşünür ve âlimin maarifle ilgili düşünceleri masaya yatırıldı. Bilim tarihçisi Fuat Sezgin, yaptığı kapsamlı çalışmaları Batı’nın üzerini örttüğü ilim tarihinin gerçeklerini; ecdadımızın bilim ve medeniyet hazinelerini ortaya çıkarmıştı.
Bilim tarihinin gerçekleri hala ders kitaplarına yansıtıldı mı? Hayır! Bu çalışmalar neredeyse olduğu yerde kaldı. Fuat Sezgin tarafından bilim tarihine dair hazineler ortaya çıkaran çalışmalar yapıldı ancak arkasından yapılması gereken maarif ve eğitim hazinelerinin ortaya çıkarılmasına dair yeni projeler başlatılmadı. İşte başlattığımız bu projeyi Fuat Sezgin’in umut, amaç ve hedefine giden yola döşenmiş taşların devamı ve nihayetinde tamamlayıcı bir parçası olarak da görebiliriz.
Araştırmacılar bu toplantıda kendi araştırdıkları bilim adamının maarife, pedagojiye ve eğitime getirdikleri yenilikleri ve öncü buluşları sundular. Toplantıda başka hangi konular gündeme geldi?
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ve Yeni Müfredat konusu en sık gündeme gelen konular arasındaydı. Diyebilirim ki konunun odak noktası bu ve bunun gibi projelerin yeni müfredata sunacağı katkı konusuydu.
Diğer gündem gelen bir konu ise Bakan Yusuf Tekin’e son zamanlarda başlatılan sistemli saldırı oldu. Bilindiği gibi yeni müfredat çalışmalarından dolayı, Bakan Yusuf Tekin hedef tahtasında bulunuyor. Müfredatın köklere, değer ve ahlaka, kimlik inşasına vurgu yapması muhalefet cephesinde büyük bir rahatsızlık oluşturdu. Ana muhalefet partisi Meclis’te sürekli bu konuyu sürekli gündeme getiriyor ve Bakan’a saldırıyorlar. Sendikalar yanında; bir kısım sanatçılar, “Bakan laik eğitime karşı savaş açtı” diye bilinen nakaratlardan ibaret bildiriler yayınlıyorlar. Bakan derhal görevden alınsın istiyorlar.
Şehitlerimize ve Gazze’deki soykırıma sessiz kalmalarıyla ünlü sözde bu sanatçı ve çevrelerin bilim akıl ve eğitim gerçeklerinden tamamen uzak bu karşı çıkmalarını kınıyoruz.
En başta şunu söyleyeyim ki tüm paneller boyunca ülkenin dört bir köşesinden çalıştaya katılan ülkemizin güzide bilim adamları Milli Eğitim Bakanı’nın bu çalışmalarında yanında olduklarını belirttiler, Bakanlığın bu çığırtkanların bağırmalarına bakmadan yoluna devam etmesini istediler.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin elbette ki bir çok eksikliği var. Çünkü daha yolun başında bulunuyor. Eksiklikler bizim başlattığımız ‘Maarif Düşüncemiz’ gibi benzer çalışmalar dikkate alınarak tamamlanabilir. Karşı çıkanlar zerre kadar samimi olsalardı meseleleri bilim platformlarında ele alırlardı. Yapıcı tenkitlerini ortaya koyarlardı.
Şunu da açık yüreklilikte söyleyebiliriz ki; eksiklikleri tamamlandığı takdirde Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, Cumhuriyet tarihinin bugüne değin ortaya konulmuş önemli projelerinden birisi halini alabilir.
Konuyu biraz daha açarsak… Gerek sizin proje ve/veya diğer benzer projelerin Milli Eğitimin modelin katkı süreci nasıl işleyecek? Bu iş nasıl olacak?
Durum şu ki milli ve manevi duyarlılık, genel geçer ilmi ve usul esasında köklü bir yapılanmaya ihtiyaç vardır. Öncellikle yabancı bir eğitim sistemi ve müfredatının tasallutuna maruz kalmış bir milletin çocukları olduğumuzu hatırlatmak isterim. Seküler mantık ve mantalitede yer bulmuş mevcut mahsurlu eğitim sistemin her yönüyle gözden geçirilip değiştirilmesi gerektiğini de dikkatlere arz ederim.
Konuyu mercek altına alınca şunu görüyoruz: Filozof ve alimlerin insan, bilgi ve topluma dair fikirleri analiz edince iki asırdır peşinden koştuğumuz Batı pedagojisinin eğitim sisteminin temelini teşkil eden felsefe ve modeller dikkatlice inceliyoruz. Bunların önemli bir kısmı, hatta büyük kısmı bize ait bizden alınmış. Batı, kurduğu “oryantalizm” disiplini ile bizi yıllarca inceleyip, medeniyet kodlarımızı çözüp, bunları almış ve kendi rengine büründürerek bir pedagoji tesis etmiş.
Biz bu proje ile fikri ve kültürel dünyamızın esasını teşkil eden bilimde ve maarifte öncü düşünürlerinin maarifi oluşturan insan, bilgi, toplum, alem, varlık, ahlak gibi bileşenlere dair serdettikleri fikirleri yeniden keşfediyor ve bunu yazılı hale getirip, kitaplaştırıyoruz.
Arkadaşlarımız bir proje yaptı. Projede çalışanların büyük çoğunluğu üniversitelerin eğitim fakültelerindeki akademisyenler. Bunlar sahip çıkmadığımız, bize unutturulan düşünce hazinemizi tekrar hatırlattı. Bu düşünce hazinemizle 21. yüzyılın maarif modelini pek ala inşa edebiliriz dediler ve bu uzun soluklu yola koyuldular.
Burada bizi, çalışmalarımızla örtüşmesi itibariyle de sevindiren durum şu ki; Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinde “İnsan-ı Kâmil”, “Yetkin ve Erdemli Birey”, “Maziden Atiye Köprü”, “Bütüncül Eğitim”, “Kalp”, “Ruh” gibi bize ait kavramlar, modelin teorik dayanaklarını ve amacını teşkil ediyor olmasıdır.
Demek oluyor ki Bakanlığın yeni müfredat çalışmalarında kendi değerlerimizle buluşma iradesi var. Ortada bir tevafuk var. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Evet. Zaten Bakanlığa son zamanlarda gelişen sistemli saldırıların arkasında bu var. Bilinen ezberlerin tekrar edildiği malum saldırılarla bu çevreler eğitimin maarif halini almasını istemiyorlar. Ahlaklı olmak, kalp ve ruhu işletmek, insani değerlerin sahibi olmak gericilik olur mu? Bu saldırıların niyeti farklı. Tabiatta Allah’ın kanun ve yasaları değişmiyor; güneşi, havayı ve gıdaları kullanmak gericilik olmadığı gibi namuslu olmak, dürüst olmak, temiz ve düzenli yaşamak, yardımsever olmak gibi ahlaki sıfatları kazanmak insan olmanın gereği.
Bakanlığa ve Bakana mevcut saldırıların herhangi bir dayanak ve esası var mı?
Müfredatta ve modelde eksik yönler olabilir ve vardır. Ne var ki eksikliklerin tartışma ve geliştirme yerleri bilim mahfilleri olmalı.
Bakan hakkında suç duyuruları yapılıyor. İlmî dayanaktan yoksun ve tamamen çarpıtılmış suçlamalar ve saldırılar bunlar. Öze ve köklere dönülmesi, böylece eğitime kimlik kazandırılması, ülkemiz eğitiminin öncelikli ihtiyaçlarıdır. Müfredatı kendimize göre uyarlamamız Milli Eğitimimizin asli bir görevidir. Yeni müfredat çalışmaları ile Bakanlık bu doğrultuda az da olsa bazı kazanımlar elde etti.
Şunu açık ve kesin biliyoruz: Bilimi ateizme ve materyalizme alet edenler; çağdaşlığı maske yapan bazı çevreler bu gelişmelerden rahatsız oluyor. Her zamanki gibi laiklik ve çağdaşlık kavramları üzerinden çalışmaları baltalamaya ve sabote etmeye çalışıyorlar. Durumdan vazife çıkartan “zımmı zümreler”, sistemden nemalanan yol kesen haramiler bunlar. Özellikle eğitimi rant hale getiren çevrelerin içerideki yerli işbirlikçileri ile birlikte çalışıyor.
Şu halde iyi şeyler yapmak yetmiyor. İyi şeylere karşı direnen medyaya hakim ve dışarıdan destek alan güruha karşı tedbirler alınmalı değil mi?
Evet şimdiye kadar iyi projeler hep yarı yolda kaldı ya da gerçek çözümlere sıra gelmedi ise asıl sebebi bu engellemeler oldu. Bu aydın geçinen kesim ya Amerikan, ya Fransız, ya İtalyan, ya da Alman Liselerini bitirmişlerdir; Çocuklarını da aynı ‘liselerde’ okutabilmek için, yapmayacakları fedakârlık yok. Atilla İlhan’ın da ifade ettiği gibi, bunlar düşünmüyordu ki, yurdumuzdaki (gerçekte bütün dünyadaki ‘ecnebi’ okullar, çeşitli Hıristiyan tarikatların misyonerlik çağdaşlığım faaliyetleri içindedir; okulları açanlar ya da yönetenler, ya papazlardır, ya da rahibelerdir. Çocuğunu göndermeyi (bizatihi o okulu), Laikliğe hiç de aykırı bulmuyor. ‘Çağdaşlığın’, ‘alafrangalığın’ kaçınılmaz bir gereği sayıyor; İş, üstelik mensup olduğunu iddia ettiği dinin (İslam’ın)öğretimi oldu mu, dehşete düşüyor!… Çifte standart’ değil mi şimdi bu? Dahası kendi ülkesi, tarihi ve geleceği aleyhine işleyen bir ‘çifte standart’?
Şu halde, bir yandan yabancı kavram ve anlayışlarla hesaplaşırken bir yandan da tüm iyi projelere engel çıkaran yapılarla hesaplaşmayı göze almalıyız. Bu büyük bir özgüvenle kendi medeniyet köklerimize dair büyük bir farkındalık ve yüksek bir idrakle olur. Şunu bilmeliyiz ki bu çevreler bizim kendimize ait anlam ve kavram haritamızı oluşturmamızın, netleştirmemizin şiddetle karşısına çıkacaklardır ve çıkıyorlar. Taklit olamayan eğitim sistem ve modele kavuşmamızı istemeyeceklerdir. Bunlar, kendi temel değer dinamiklerimizle kendimiz yeniden var etmenin karşısında duracaklardır. Bu açık bir gerçek… Ve şu anda da bu anlamda kıran kırana mücadele devam ediyor. Bunun farkında olmalıyız.
Maarif Platformu olarak destek verdiğiniz bu proje, köklere bağlanmak ve eğitime felsefe kazandırmak anlamını taşıdığına göre bu projenin müfredatlara yansıtılması en elzem ve biricik vazife. Bundan sonra yapılması gereken konu bu. Bu iş nasıl olacak?
Bu çalışma çok katmanlı, çok yönlü ve uzun soluklu bir çalışmayı gerekli kılmaktadır. Bunun yol ve yöntemleri üzerinde durulmaktadır. Projeyi hazırlayan ekibin mahareti yansıra, sivil teşekküller, ayrıca hükümet yetkililerinin bu projeye sahip çıkması kabulü halinde süreç kolaylaşacaktır. Sadece okul müfredatlarına değil, hayatın her alanına yansıması halinde eğitim, bilgi meselesi olmaktan kurtulacak ve medeniyet meselesi haline gelecektir. Sanat, spor, kültürün her alanı bundan etkilenecektir.
Sadece öğretime dayanan Millî Eğitim; işin kimlik, terbiye kısmını, ahlâk yönünü ihmal edince bugün gelinen noktayı göz önüne alırsan bu projenin önemine nasıl bir vurgu yapabiliriz?
20. Yüzyılın Türkiye’si, öğretimi fırsatçı ve menfaatçi (pragmatist) bir program çerçevesinde düzenledi. Üreten, gayretli ve hamiyetli nesiller yerine terlemeden kazanmanın yollarını arayan, alın terini ve emeği takdir etmeyen nesiller türedi.
Eğitimde fıtratın isteği şey; önce çocuğa kimlik ve aidiyet duygularının kazandırılması ve kim olduğunun öğretilmesidir. İnsan olduğunun şuuruna vardırılması ve ahlaki değerlerin kazandırılmasıdır. Aksi takdirde çocuk rüzgârın önünde sağa sola sürüklenen yaprak gibi kalacaktır.
Bugün Türkiye’nin yaşadığı problemlerin en önemlisi, her alanda ahlâkî kaygının fiillerimizden dışlanmasıdır. En başta şahsî menfaatini milletin önüne geçiren yaygın bir anlayışla karşı karşıyayız. Öğrencilere, “geleceğini kazanmak” adına herkesin kendi gemisini kurtarması gerektiği telkin ediliyor.
Maneviyatsız ve medeniyetsiz kalkınma bizi konfora, rahata, lükse, iktidara alıştırdığından fırsatçı bir ticaret anlayışı ortaya çıktı. Durdurulamayan bir enflasyonla karşı karşıyayız. Ahlâklı olmayı güçleştiren, ahlâksız olmayı kolaylaştıran çevre şartlarının çoğalması insanımızı huzursuz hale getirdi. Tüm bu olumsuz durumlar, maarifi diriltmeden maliyeyi düzeltmenin ve ekonomiyi düzlüğe çıkarmanın mümkün olmadığını gösteriyor.
Maarif Platformu olarak destek verdiğimiz bu projeden, köklere bağlanmak ve eğitime felsefe kazandırmak anlamı çıkıyor. Bu projenin sonuçlarının müfredatlara yansıtılması halinde eğitim, bilgi meselesi olmaktan kurtulacak ve medeniyet meselesi haline gelecektir. Sanat, spor, kültürün her alanı bundan etkilenecektir.
Bu çalıştay sonrası bir de sonuç raporu yayınlandı. Raporda hangi konular öne çıkmaktadır?
Sonuç raporunda belirtildiği gibi, bundan sonra yapılması gereken, ortaya konulan eğitim gerçekliklerinin eğitim dünyamıza değişik boyutları ile yansıtılması olmalıdır. Bu proje ve kitap boyutundaki hazırlık ilmi/ kültürel organik alan çalışmaları için bir veri tabanıdır, temel ve ön argümanlardır. Buradan hareketle özgün kavramsallaştırmalar, münhasır modeller, tezler ve literatür üretilerek; mevcut modern kavram/görüş/model ve eserlerle mukayeseli çalışmalara başlanması ve kazanımların ders kitaplarına ve müfredata yansıtılması sürecine geçilecektir. Yapılan eleştirel çalışmalarla, yer yer hesaplaşmalarla uyum modları yakalanacaktır. Önümüzde zorlu ve bir o kadar da önemli aşamalar durmaktadır. Yine benzer şekilde pedagojik uygunluğun güncellemesiyle birlikte, uygulanabilirlik yolunda önemli adımlar atılacaktır. Sonuç raporuna buradan ulaşabilirsiniz…
Son olarak söyleyecekleriniz var mı?
Beklediğimiz şey; bu proje kapsamında ortaya çıkarılan tespit ve bulguların öncelikli olarak müfredatta karşılık bulması ve gerekleriyle birlikte uygulamaya geçilmesi için harekete geçmeleridir.
Bu vesile ile şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, biz Maarif Platformu olarak konuya sonuna kadar sahip çıkmaya devam edeceğiz. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve yetkililerin motive eden yaklaşımına da anlamlı buluyoruz. Bu vesile ile platformun çabalarını cesaretle tanıtan basının ve STK’ların destekleri çok değerli bulduğumuzu ifade etmek isteriz. Bu anlamda destekleri için TÜGVA ve İİKV’na basın camiasına özellikle Yeni Şafak’a teşekkür ediyoruz. Bu dava, derdi olan herkesin meselesidir. Bu noktadaki iyi niyet, çaba ve destek buluşması, muvaffakiyetin anahtarıdır.